Odyofillik, ses tutkusu öyle bir hobi ki, adeta bağımlılık yapıcı bir etkiye sahip. Hepimiz bu sevdaya, müzik dinlemekten keyif aldığımız için başlıyoruz. Ortak başlangıç noktamız, müziğin ruhumuzda yarattığı hisler; o rahatlatıcı, dinlendirici etki...
Fakat farkındaysanız; bu kelime, müzik tutkusuna sahip kişi değil de, “Ses Tutkusu”na sahip kişi olarak tanımlanıyor. Çünkü ilginç bir şekilde, en sevdiğiniz albümleri, farklı farklı ekipmanlarla, ard arda dinlemek, arada ki farklara odaklanmak, kritik dinleme yapmak, kusursuz sesin peşinde koşmak, başlı başına ayrı bir olay.
“Birden Çok Kulaklığınız mı Olmalı? Neden?” diye bir blog yazmıştık. Bu blogda, farklı farklı ekipmanlar alıp sattıkça, bir koleksiyonunuz olmaya başladıkça, en sevdiğiniz şarkıları farklı şekillerde duymaya alıştıkça, müziği dinlemeyi bırakıp, ekipmanı dinlemeye başlayabileceğinizi, ve bunun, kusursuz ekipmana sahip olana kadar düzelmeyeceğini aktarmıştık. Buna bir lanet mi dersiniz, yoksa bir lütuf mu dersiniz bilemiyoruz; biz bir lütuf deme taraftarıyız. Çünkü işin keyfi, zaten burada.
Bir ekipmanı dinlemeye başladığımızda, ilk farkettiğimiz şey bu ekipmanın ses karakteridir. Buna tonal karakter de deriz. Ekipmanın tınısı. En kolay, en bariz tınısal özellikler, tabii ki kulaklıklarda ve hoparlörlerde ortaya çıkar. Bir kulaklığın yada hoparlörün, kabin malzemesi, diyafram malzemesi, diyafram çapı gibi özellikleri, sesin bütününü oluştutur. Burada ki parametre sayısı o kadar fazladır ki, mesela sadece diyafram çapına bakılarak, bir kulaklık hakkında yorum yapmak, her zaman doğru sonuçlar ortaya çıkarmaz.
Aynı sesi üreten makineler, yani hoparlörler ve kulaklıklar gibi, bu zincirin her elemanının, sonuca, yani üretilecek sesin tınısına aslında muazzam katkısı olur. Kulaklığa bağlanan kablonun yapısı ve malzemesi(gümüş, bakır vb.), kablonun bağlandığı amfi, amfinin bağlandığı DAC gibi, bu zincirde bir çok eleman bulunur. Örnek olarak; gümüş kablolar daha çözünür, daha şeffaf ve daha parlak çalarlarken, bakır kablolar nispeten sıcak bir sese sahiptir. Aynı karşılaştırma, bir transistörlü amfi ile, tüplü amfi arasında da geçerli olacaktır.
Sesi anlatmak zor birşey. Bunun asıl sebebi, aslında sesi anlamanın zor olmasıdır. Yoksa bir birey, çok iyi anladığı bir fenomeni rahatlıkla anlatabilir. Bunun, çoğunluğa yayılan 2 temel sebebinden ilki; aslında duyduklarımızın, gördüklerimiz kadar net olmamasıdır. Ses ile görüntü, kelimelere döküldüğünde her ne kadar birbirlerine benzer şekilde anlatılabilsede, bir konser salonu fotoğrafı gösterildiğinde, enstrümanların yerleri apaçık, 5 yaşında ki bir çocuk tarafından bile gösterilip anlatılbilmesine rağmen; iyi bir ekipmanın kurduğu sahnede, resimleme teknik parametresi altında bunu hayal edebilmek, yani aslında, bu kadar net bir şekilde görebilmek, eğitilmiş bir kulak gereksinimini beraberinde getirir.
Kulağımız eğitildikçe, duyduklarımızı daha iyi kavramaya, ne istediğimizi, nasıl bir tonal karakter aradığımızı daha iyi anlamaya, dolayısıyla “Kusursuz Ses” diye tanımlayıp durduğumuz noktaya, daha emin adımlarla, daha doğru adımlarla ilerlemeye başlarız. Bu hobi, bir çok karışıklık barındırması ile birlikte, oldukça da yüksek bütçe gerektiren bir hobi. 500 dolarlık bir kablo alıp, ardından pişman olmak istemezsiniz...
Gün aşırı farklı ekipmanlar dinlemek, kulağı resetlemek açısından da pek yararlı bir aktivitedir. Bilimde dahi hiçbir zaman, bir adet referans noktası alınmaz. İnsan beyni, alışır. Alışmak, bu hobinin heyecanını öldüren en büyük faktör. Farklı ekipmanlarla vakit geçirdikçe, bazı kavramlar daha iyi anlaşılmaya da başlanır. Mesela çözünürlük kavramını, 100 liralık bir kulaklık dinlerken, istediğiniz kadar okuyun araştırın, bir yere kadar anlayabilirsiniz; açıkçası, duyduğunuz kadar anlayabilirsiniz. Bir HD 800 S dinlendiğinde, bu kavram sizin için çok daha anlamlı bir hale bürünecektir, doğal olarak...
Bu noktadan sonra, aslında ilk başta sorduğumuz sorunun cevabı çok bariz bir hale bürünüyor;
Müziği mi dinliyorsun, ekipmanı mı? Bizim için cevap şu: Kusursuz ekipmana kavuşana kadar; dinlediğimiz şey maalesef, müziğin kendisinden çok, kullandığımız ekipman oluyor. Bu, bu hobiyi takıntı seviyesinde, hayatının bir parçası haline getiren insanlar için geçerli. Lakin, o gün geldiğinde, elinizde tuttuğunuz ekipmanda hiçbir kusur bulamadığınızda, gözlerimiz doluyor ve saatlerce, ama saatlerce müzik dinliyoruz. Bu hobiye, müzik dinleyerek başladık; ve, şüphesiz ki, müzik dinleyerek sonlandıracağız.
Bu yol; heyecan uyandırıcı, çok şey öğrenilebilecek, derin ve anlamlı bir yol. Bir çok hobi gibi, bu hobinin de kişiye kattığı bir çok değer var. Sanat, sanatın içinde olmak, başlı başına çok anlamlı. Biz, odyofiller olarak en çok istediğimiz şey; bu muazzam duyumuzun, duyma yetimizin, bünyemizde uyandırdığı keyfi doruk noktaya çıkarabilmek. Bilmemek mutluluktur sözü, maalesef doğru bir söz. Bir çoğumuz için yıllar önce, bir telefon kulaklığı ile bile tamamen müziğin içine dalıp, dans edebilmek, kör bir mutluluktu. Şimdi ise, asıl mutluluğun peşindeyiz. Evet, ekipman dinliyoruz; ve evet, yeri geldiğinde de, herkesten yoğun bir şekilde, müziğin içine dalmaya, hazırız.
Bir sonraki yazımızda görüşmek dileğiyle 😊
Henüz hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yap.
Yorum mu yapmak istiyorsunuz? Buradan giriş yaparak yorum yapabilirsiniz.